İSTANBUL – Dünya’da olduğu gibi sol Türkiye’de de yoksul ve emekçi sınıflar içerisinde zaman içerisinde yükselebildi. Hatta geleceğe önemli sayılabilecek miraslar bıraktı. Üzerine makaleler yazılıp, forumlar yapılan, Brezilya’daki Porto Alegre deneyimi gibi. Türkiye’de ise bu miraslar arasında 1979 yılındaki Fikri Sönmez’in yönettiği Fatsa Belediyesi gösteriliyor. Fatsa deneyimi kısa sürede, 12 Eylül 1980 darbesiyle tasfiye edildi. Ancak sol, sosyalist örgütlenmeler yıllar sonra belediyeler kazanmış olsa da geride bu çapta bir örnek bırakamadı.
Peki, sol-sosyalist belediyecilik neden bir alternatif olarak yaygınlaşamıyor, sol, sosyalist örgütler yerel seçim öncesi tartışmalarda neden anlaşamadı, farklılıklar neydi? Bu sorulara yanıt bulmak için başladığımız yazı dizisinin ilk üç bölümünde Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan ve Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı Aysel Tekerek’le konuştuk. Bugün ise Sol Parti Sözcüsü Önder İşleyen görüşlerini anlatacak.
‘BİR YANDAN SOSYAL BUNALIMI DİZGİNLİYOR BİR YANDAN ŞERİAT PROPAGANDASI YAPIYOR’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da açıkladığı seçim beyannamesinde, ücretli kesimlerin günlük harcamalarını düşürecek bir dizi vaatten bahsetti. Mega projelerden ise hiç bahsetmedi. Solun kendisi emekçilerin yoksulluğunu yıllardır anlatıyor. Solun belediyecilik anlayışıyla AK Parti ve CHP’nin belediyecilik anlayışı arasındaki fark ne? Solun belediyecilik anlayışı ile alternatif olması mümkün mü?
1994’ten bu yana sürdürülen yerel yönetim pratiklerine bakmamız yeterli. Bu da kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, özelleştirilmesi ve bu sürecin kendilerine kaynak aktarma kanalı olarak kullanılması olarak özetlenebilir. Tarikatlar ve doğrudan Erdoğan ailesi etrafında şekillendirilmiş olan vakıflara kaynak aktarılması; buna paralel sermaye kesimlerinin kent rantları üzerinden büyütülmesi AKP’nin yönettiği her şehirde karşımıza çıkıyor. Kentler tam da bu noktada sermaye biriminin en önemli alanları olarak her yönüyle metalaştırıldı.
Yardımlaşma ağlarının kurulması ve dinin toplumsal alandaki etkinliğinin arttırılması da bu politikanın zorunlu bir halkası. Kentin çeperlerine sürülmüş ve yoksullaştırılmış emekçi halk kesimlerinin sistem içinde tutulması da bu şekilde sağlanmaya çalışılıyor. Bu seçimler özelinde baktığımızda da 14 Mayıs seçimlerini muhalefetin büyük yanlışlarıyla kazanmış olsa da bu başarı AKP için bir ‘pirus zaferi’ niteliği taşıyordu. Zira toplumun geniş kesimleri bu rejime, onun yarattığı eşitsizlik, adaletsizlik ve yoksullaşmaya karşı ciddi bir direniş potansiyeli taşımaya devam ediyor. Dolayısıyla da şimdi sosyal bunalımın dizginlenmesi bakımından hem dinsel propagandanın şeriat ve hilafet çağrıları ile yükseltildiği hem de kaynak aktarımının yoğunlaştırıldığı taktiklerle yerel seçim eşiği aşılmaya çalışılıyor.
Yani öfkeyi kontrol etmeye mi çalışıyorlar?
Bir avuç azınlık dışında toplumun en geniş emekçi kesimlerine yayılmış büyük bir ezilmişlik var. Buradan doğan ciddi bir tepki var. Erdoğan’ın hem şeriat çağrısı yapacak kadar ileri giden konuşmalar yapması hem de doğal olarak sosyal yardım ağını ileri sürmesi, seçim ve sonrası için yürüteceği politikaların işareti.
‘MUHALEFETİN PARÇALANMIŞ YAPISI’
Muhalefetin de benzer siyaset pratiklerinden ibaret bir anlayışla buna alternatif olması mümkün görünmüyor. Kaldı ki bu yerel seçimler özelinde de muhalefetin parçalanmış yapısı bir yana toplumun taleplerini sahiplenmekten uzak, kendi iç koltuk ve yer kapmaya dayanan iktidar kavgalarının biraz da popüler şahıslarla süslenerek sunulduğu siyasetsiz bir muhalefet en çıplak haliyle kendini ortaya koymaya devam ediyor.
‘TOPLUMSAL MÜCADELELER ÜZERİNDEN YÜKSELECEK’
Yerel yönetimlerde alternatif olmak da bugün artık toplumsal mücadeleler üzerinden yükselecek örgütlü bir halk muhalefetinin etkinliğine bağlıdır. Ülke de olduğu kadar yerel yönetimlerde de bir tür tek adamlık hakimdir. Belediye başkanlığı koltuğunu şunun ya da bunun almasıyla bir farklılık yaratmak imkânsız. O bakımdan gerçek bir alternatif ancak halkın ortaya çıkan taleplerinin, halkın doğrudan kendisinin bütün süreçlerine katıldığı, mücadele örgütlerinin kendi meclisleriyle katılabildiği bir anlayışla kurulabilir. Böyle bir anlayışla mücadele edilmiyorsa, gerçekten örgütlü halk inisiyatiflerine dayanmadan alternatif olarak ortaya çıkamıyor. Böylesi bir alternatifi yaratmak önümüzdeki dönemde Türkiye açısından oldukça önemli.
‘HER ŞEYE RAĞMEN DİRENİŞ BİRİKİMİ VAR’
Türkiye’de bu çerçevenin somutlanması için bir zemin var mı? Çizdiğiniz çerçevenin yeşermesinin önündeki engellerden biri iç etkenler mi?
Türkiye’de bugün de her şeye rağmen ciddi toplumsal direniş birikimleri var. Uzun süreçler içerisinden gelişerek kendisini var etmeye devam ediyor. Gençlerin, kadınların üzerinde yükseldiği birikim var ancak siyaset alanında henüz karşılığını bulabilmiş değil. Bunun en önemli nedeni, mevcut siyaset anlayışları, yani burjuva siyaset anlayışı seçime indirgenmiş siyasetlerin etrafına doğru gelişirken, sol henüz aşağıda biriken ve muhalefetini arayan kitlelerle bağını geliştiren, onun siyasal taşıyıcılığını yapacak bir noktaya evrilemedi. Dolayısıyla da böyle bir toplumsal birikimle onun siyaset alanındaki çelişkisi devam ediyor. Bu durumda alternatiflerin ortaya çıkması da mümkün olmuyor. Mevcut siyaset anlayışlarının hakimiyeti devam ediyor. Alternatifsizlik ve seçeneksizlik bu tablodan kaynaklanıyor. Sol hareket, toplumsal mücadeleler içerisindeki bağlarını güçlendirerek bunu çözmek zorunda.
‘FATSA BÜYÜK BİR TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜN ADIM ADIM HAYAT BULDUĞU YERDİ’
1979’da bir Fatsa deneyimi var. Ancak Fatsa’nın önü 1980 darbesiyle kesildi. 2000’ler sonrasında ÖDP’nin Samandağ ve Hopa deneyimleri vardı. Keza, diğer sosyalist örgütlerin de belediyeleri vardı. Bu anlattığınız çerçeve neden hayat bulup yeşeremedi?
Farklı dönemler ama Fatsa’yı basit anlamda bir yerel yönetim deneyimi sınırında görmek çok doğru olmaz. Böyle bakıldığında, onun birikimlerini anlamaktan uzaklaşıldığı gibi bugünkü mücadeleler açısından da asıl çağrısı gölgelenir. Fatsa, 65’lerden başlayarak gelişen, Kızıldere’lerden geçen ve sonrasında Devrimci Yol’un ülke çapındaki faşizme karşı mücadele içinde şekillenmiş uzun bir mücadele tarihi üzerine yükselir. Halkın sömürüye ve faşizme karşı komitelerle örgütlenerek kendi haklarına sahip çıktığı ve büyük bir toplumsal dönüşümün adım adım hayat bulduğu bir yerdi Fatsa. Fikri Sönmez bu mücadelenin parçası, bu mücadelenin sözcüsü, bu mücadelenin öncülerinden olarak yerel seçimlerde de belediye başkanlığına seçildi. Bunu anlatıyorum bir kez daha çünkü günümüzde Fatsa da bugünkü yerel yönetim tartışmaları da sanki şöyle bir şekilde belediye başkanlık koltuğu alınarak bunlar tekrarlanabilir türünden görüşler ileri sürülüyor. Bu büyük bir yanılgı, tarihin devrimci birikimlerinin kendine göre manipüle edilmesinden başka bir anlama gelmiyor.
‘SOL TOPLUMSALLAŞMIŞ BİR SİYASET OLMAKTAN UZAKLAŞTI’
ÖDP döneminde de yerel yönetim deneyimlerimiz oldu. Bunlar kuşkusuz ki çok farklı tarihsel koşullar içinde şekillenmiş, dolayısıyla da Fatsa ile kıyaslanabilecek deneyimler değil. Asıl sorun solun toplumsallaşmış bir siyaset olmaktan uzaklaşması. ÖDP deneyimlerinden mesela Hopa’da önemli mücadele birikimleri üzerinden yükselen bir deneyim oldu. Başka yerlerde ittifaklar şeklinde de deneyimlerimiz oldu. Mutlak iyi ya da kötü denilemez elbette, o günün koşulları içinde hep birlikte elimizden geleni yapsak da, koşullar ve sol içindeki kimi başkaca gelişmeler içinde başarılı olmamız mümkün olmadı. Sol Parti bu birikimleri, bu süreçlerin eleştirel dersleri de aklında tutarak mücadelesini sürdürüyor.
‘AKP’NİN YENİ MEVZİLER KAZANMASININ ÖNÜNE GEÇECEK SİYASETİ SÜRDÜRÜYORUZ’
“Mesele sadece belediye kazanmak değil” demiştiniz. Sol Parti yerel seçimleri rejimle mücadelede nereye koyuyor?
Sol Parti 21 yıldır AKP’ye karşı mücadeleyi birincil mesele olarak gördü. İslamcı faşizmin Türkiye’nin kaderini belirlediği bir gerçeklikte yaşıyoruz. Bu rejimin kendisini derinleştirme noktasındaki ilerleyişi karşısında elbette bunu hesaba katan, dolayısıyla AKP’nin yeni mevziler kazanmasının önüne geçecek bir siyaseti Sol Parti olarak sürdürüyoruz. Ama bu siyaset, onun karşısındaki düzen güçlerinin desteklenmesi olarak da görülmemeli.
Bugün yerel seçime bakarsak, yine iktidarıyla muhalefetiyle hatta bir bölüm sosyalistiyle gördüğümüz tablo, siyasetsizliktir. Halkın hiçbir talebinin gündemde olmadığı, farklı siyaset tarzlarının, yerel yönetim anlayışlarının etrafında gerçekleşmeyen bir süreçten bahsediyoruz. Tamamen reklamcılığın ön planda olduğu. Ne denildiğinden çok kimin söylendiğine bakıldığı, içerikten çok kişinin ön planda olduğu sonunda aslında bir tür ünlüler geçidine dönüştürülmüş siyaset ortamı var.
TİP’İN VE CHP’NİN HATAY ADAYLARI
Olup biten biraz fıkra gibi geliyor insana. CHP, Hatay’da yıkımın sorumlularından birisini aday yapıyor. TİP, dün İYİ Parti gibi milliyetçi bir partiden milletvekili olan birisini sırf biraz ünlü diye onun karşısına aday koyuyor. Sonrasında TİP’in adayının aslında CHP’den Arsuz belediye başkanlığı talebi karşılansa, Lütfü Savaş’ı dert etmeyeceğini söylediği ortaya çıkıyor… Erdal Beşikçioğlu halka Behzat Ç. olarak takdim ediliyor… Saymakla bitmiyor bunlar… Bu anlayış biraz daha fazla oy almak için yapılan numaralar gibi, sağdan sola herkese sirayet etmiş durumda.
O yüzden de sandık, seçim, şu bu, halk için bir umut zemini olmaktan çok yorgunluk, bezginlik, bıkkınlık kaynağına dönüşmüş durumda.
‘POPÜLİST BURJUVA SİYASET OYUNLARIYLA İŞİMİZ YOK’
Artvin Kemalpaşa’da Dersim Hozat’ta Aksaray Saratlı beldesinde adaylar var. Kemalpaşa’yı kazanmak ne kadar mümkün ve hangi çalışmanın sonucunda bu noktaya gelindi?
Biz elli yılı aşkın uzun bir mücadelenin birikimine sahip bir hareketiz. Seçimlerde hem il genel ve belediye meclis üyeliklerinde hem de belediye başkan adaylıklarında bu mücadelemizin parçası olan arkadaşlarımızla katılacağız. Gerçek olan neyse halkın karşısına da o gerçeklikle çıkacağız. Az ya da çok oy alabiliriz o ayrı ama popülist burjuva siyaset oyunlarıyla da işimiz yok…
Kemapaşa’da Harun Vayiç arkadaşımız aday. Metin Lokumcuların, Osman Lokumcuların derelerden Cerattepe’ye uzanan mücadelesinden geçerek; çayda sömürüye karşı mücadelen kooperatif deneyiminin yaratılmasındaki emeğe kadar kolektif devrimci mücadelenin bir ifadesi olarak adayız… Fatsa’da zehirli madene karşı mücadeleden, HES’lere uzanan direnişlere, fındıkta sömüreye son mitingine dünden bugüne mücadelenin içinden gelişerek aday olduk. Hozat’da ya da başka yerlerde tüm adaylıklarımız her şeyden önce toplumsal mücadelenin geliştirilmesi, halkın bugünden örgütlenerek kendi haklarına sahip çıkma bilincinin güçlenmesini temel alarak bu süreçte yer alıyoruz.
İstanbul ve Ankara’da aday çıkaracak mısınız? Çıkarmayacaksanız kimi destekleyeceksiniz?
Bazı ilçelerinde adaylarımız olacak ancak büyükşehirde adayımız yok. Bu AKP’nin yerel yönetim seçimlerini rejimin güç kazanmasının bir eşiği olarak görerek, özellikle de bu iki şehir üzerinden sürdüreceği mevzi kazanma arayışına bir yanıt olarak görülmelidir. Birini destekleme, karşısındaki muhalefet adayına onay verme biçiminde görülmemeli. Buralarda biz de meclis üyelikleri seçimleriyle kendi fikrimizle yer alacağız.
‘HATAY’DAKİ DAYANIŞMA PRATİĞİ BİR PARTİ ÇATISINA SIĞMAZ’
Hatay’da bir Gökhan Zan tartışması var. Yaklaşık 6 ay önce bir çalıştay yapılmıştı. AKP’yi geriletme stratejisi, Hatay’da Lütfü Savaş’ı geriletmekle aynı mı? Neden ortak aday çıkarılamadı?
Lütfü Savaş Hatay’daki yıkımın bir parçası. CHP’nin böyle bir aday göstermesi onun bakış açısının nerelere uzanabileceğinin bir göstergesi. Biz bir çağrı yaptık. Bu yıkımın sorumlusu olanların karşısında dayanışmanın muhatabı olanlar bir yeniden kuruluş programı etrafında birleşsin. Böyle bir programı birlikte ortaya çıkaralım ve bağımsız adayla Hatay’ın alternatifini oluşturalım istedik. Bize göre ihtiyaç böyle bir şeydi. Büyük dayanışma pratiğinin bir partinin çatısına sığdırılması ya da solcu örgütlerin kendi arasındaki bir ittifaka sığdırılması doğru değil. Yaygın bir dayanışma inisiyatifi var. Bunu birleştirecek bir kuruluş programına ihtiyaç vardı. Bu gelişmedi, bir yanıt alamadık. Ortaya çıkan adayın, sürecinin de adaylığının kendisinin de böyle bir sürecin parçası olduğuna dair oldukça şüpheli olduğunun farkındayız. Siyasetsizleştirilmiş, halksızlaştırılmış bir ünlüler geçidiyle bu iktidara karşı mücadelenin başarılı olamayacağını söyledik.
‘DEFNE’DE TARTIŞMA SÜRERKEN TİP’İN ÇATISI ALTINDA İTTİFAK İLAN EDİLDİ’
Defne’ye gelince. Çok öncesinde benzer şekilde dayanışmanın adayını çıkarma çağrısı yaptık. TKP bu tartışmaya hiç yaklaşmadan kendi adayını çıkardı. Sonrasında çeşitli yerel inisiyatiflerle, sol örgütlerin birlikte olduğu bir zeminde bu tartışma sürdürülürken TİP bazı siyasetlerle birlikte bir ittifak ilan etti. Sorumlu ve sahici bir ortaklaşma çabasının emaresinin dahi olmadığı bir dayatma şeklinde büründürülmüş bu süreç sonrasında da kendi içinde kırılarak dağıldı. Sol Parti olarak en başından itibaren örgütlenen büyük dayanışmanın etrafında birleşmek üzere ortaya koyduğumuz çabalar soldaki ben merkezci, rekabetçi anlayışların bir sonucu olarak hayat bulamadı. Bütün bunların sonunda Sol Parti olarak, bir yıldır örgütlenen dayanışmanın ve bu eksende ortaya çıkan hak mücadelesinden yükselen taleplerin taşıyıcısı olacak bir mücadeleyi seçime taşımak üzere, bu dayanışma mücadelesini omuzlayan arkadaşlarımızdan birisiyle belediye başkanlığı seçimlerine katılıyoruz.
Sosyalist Güç Birliği vardı, seçimlerle sınırlı olmadığı anlatılmıştı. Görünen o ki seçimden sonra dağılma yaşandı, neden?
Bize göre ülke kritik bir eşiğe giderken, İslamcı faşizme karşı sol içerisinde akıl, duygu ve hareket birliğini sağlamaya dönük bir adımın atılması son derece hayatiydi. Sosyalist Güç Birliği böyle bir mücadelenin birlikte sürdürülmesi bakımından önemliydi. Ancak Sosyalist Güç Birliği’ni oluşturan partiler arasında farklı bakış açılarının ortaya çıkması ve ayrı aday çıkartma tartışmaları etkin bir muhalefet odağı yaratma konusunda zaaflı bir durum ortaya çıkardı. Seçimlerin ardından da siyasal İslamcı faşizmi yenilgiye uğratmayı ön plana alan yaklaşımı “burjuva kliklerinden birisinin desteklenmesi biçiminde açıklayan” değerlendirmeler de bunun bir göstergesi.